Kayıp dizisinin arkasındaki isim İrfan Şahin'in diziyle ilgili beklentileri!

Kanal D, sezona iddialı bir diziyle giriş yaptı: 'Kayıp'. İlk bölümü geçen hafta yayımlanan bu polisiyenin hikâyesi ise kendisi de eski bir polis olan Doğan TV CEO'su İrfan Şahin'e ait.

resim yok
16 Eylül 2013 - 16:16
Magazin

Kanal D, sezona iddialı bir diziyle giriş yaptı: 'Kayıp'.

 

İlk bölümü geçen hafta yayımlanan bu polisiyenin hikâyesi ise kendisi de eski bir polis olan Doğan TV CEO'su İrfan Şahin'e ait.

'Kayıp'tan girdik, sektörden çıktık. Biz sorduk, Şahin anlattı...

Kayıp’ sürükleyici bir polisiye... Proje kâğıda dökülürken, aktif görevde olduğunuz zamanlar etkiledi mi sizi?

20 yıldır televizyon dünyasındayım, bir sürü pozisyonda yer aldım. İlk yapımcılık deneyimlerimden biri Gümüş'tür. Gümüş, amatörlerin dünya çapında yaptığı bir iştir. Bu süreçte aklınıza pek çok fikir geliyor ve onları gerçekleştirmek için çaba gösteriyorsunuz. Kayıp ise pek çok şeyin etkileşimiyle bir araya geldi. Anne-babaların en büyük korkularından biri çocuklarının kaybolmasıdır. Büyük, doğal ve bana göre genetik bir korkudur onlara ulaşamamak... Ve ben iki çocuk babasıyım. Bu duyguyu bir dizide görmek istedim.

Peki, salt bir çocuk kaçırma hikâyesi mi ‘Kayıp’?

Hayır, kaçırılma olayı pek çok şeyin düğmeye basış noktası. Bir aile var, her şey normal görünüyor ama çocuk kaçırılınca, aslında olayların ve insanların arkasında bir dünya olduğunu öğreniyorsunuz. Gerçek hayatta da öyledir. Herkesin bir gizemli noktası vardır. Bunların bir kısmını paylaşır, bir kısmını paylaşmaz. Önemli olan bu sırların başka insanları nasıl etkilediğidir.

Kayıp'ın senaryosuna da kurgusuna da katkıda bulundunuz… Oyuncu seçimlerinde de etkili miydiniz?

Hikâyesini, ana karakterlerini ben yazdım ama bir televizyon dizisinin mutfağında çok insan vardır. Biz iyi bir ekibiz ve ekip üyelerinin hepsinin çok katkısı var. Bu bir konsept dizaynı. İçinde karakterlerin oluşturulması, müziği, efekti ve pek çok ayrıntısı var. Hepsinin içinde olmanız gerekiyor. Sizin bir hikâyeniz ve karakterleriniz var, çıkan işin gerçeğe mümkün olduğu kadar, kafanızdaki gibi yansımasını istiyorsunuz. Burada çok önemli iki insan var. Biri yönetmen, diğeri senarist. Zeynep (Günay Tan) çok önemli bir yönetmen, bence dünya çapında bir isim. Senaristimiz Elif Usman’la da çok uyumlu bir ortamda çalıştık ve yazdıklarının çok başarılı olduğuna ekip olarak inandık. Bir yenilik de bu dizinin ses ve efekt dizaynının da ABD ’de yapılmasıdır.

Gördüğümüz kadarıyla teknik açıdan bir ABD dizisini andırıyor…

İlk bölümde kullanılan efekt sayısı ne kadar biliyor musun? 16 bin. Bu dizilerin efektlerini ve seslerini ‘Gossip Girl’, ‘Suits’i yapmış, Emmy ödülleri almış bir firma, ANEFX yaptı. Bu diziyi stereo yayımlayacağız. Müzikler üzerine de çok çalışıldı. Dört yıla yakın bir zamandır bu projenin üzerinde çalışıyoruz.

Evet, 2010'da çıkan bir röportajınızı okudum. Orada da ‘Kayıp’ın planlarından bahsetmişsiniz…

Ana hikâyeyi yazdığım tarih Haziran 2010. Onun üzerine kaç senaryo çalışması yaptık, gerçekten hatırlamıyorum... Ama klasik Türk dizilerinden farklı bir şey yapmak istedik. Dedik ki, bunu çektikten sonra amacımız şu olsun: Koltuğumuzun altına CD’yi alıyoruz, ABD’deki bir kanala götürüyoruz. “Al kardeşim, yayımlar mısın?” diye soruyoruz... “Yayımlarız” diyebileceği kalitede bir iş yapmak istedik. “Reyting alır mı?” diye düşünmedik.

Dizinin 14.41 dakikalık bir ön gösterimi yapıldı… Bunun nedenini merak etmiyor değilim açıkçası.

Çok basit bir sebebi var. 14.41 benim uğurlu rakamım. Burada esas olan pazarlama prensipleridir. Ön izleme 15 dakikayı geçmemeli, biz de bu işe gizem ilave etmek istedik, 15 yerine neden 14.41 olmasın? Hayatımın pek çok yerinde olan rakamlar bunlar. Bir de 41 kere maşallah derler ya...

Türk televizyonlarında çok sık denk gelmediğimiz bir tanıtım şekli bu. Bir yerden ihraç mı edildi, sizin fikriniz miydi?

Bizim fikrimizdi. Kanal D her sene farklı bir yenilik yapar. Örneğin 2006’da ilk defa bu sektörde iki şey yaptık. İlk defa reklam filmi mantığında sezon tanıtımı yaptık. O yılla beraber, bütün dizilerin sinema gibi afişlerini yaptık. Bu sene de bir yeniliğe ihtiyacımız vardı. Şunu da belirtmem lazım: Ön gösterim bir pazarlama yöntemidir, sinema filmleri için internet ortamında ABD’de kullanılmaya başlandı.[reklam]

Her ne kadar Türk dizileri, dünyaya ihraç edilse de, Türkiye ’de yabancı dizilerin tutkulu müdavimleri var. ‘Kayıp’ da yabancı dizilerin kalitesinde. Acaba bu yabancı dizi müdavimlerini cezbedecek mi sizce?

Bazı şeyleri netleştirelim. Türkiye, dizi sektörü açısından dünya standartlarının üzerinde. Teknolojik açıdan bahsediyorsak, bizim ABD ile aramızda farklar var ama çok uzak değiliz. Bana göre en büyük fark, sound dizayn dediğimiz şeyde bizden daha iyi olmaları. Ve biz, bu dizide ona başlamaya çalıştık. Tıpkı bir sinema filmi gibi. Neden herkesin her yerde izlediği bir diziyi biz yapmayalım ki? Biz herkesi ekran başına toplamak istiyoruz. Önemli olan, neyin nerede izlendiği değil, toplamda ne kadar izlendiğidir.

Kimi diziler beş-altı bölüm yayımlandıktan sonra yayından kaldırılıyor. Bu kararda reyting düşüklüğü büyük etmen. Ama kimi diziler var ki gündeme yön veren cinsten… Sizin için tek kriter reyting mi yoksa başka algıları da ön planda tutuyor musunuz?

Dizilerin yayından kaldırılması dünyanın her yerinde var. İş tutarsa devam ediyor, tutmazsa duruyor. Bir programı yaparken tek faktör reytingmiş gibi düşünmek o işi batırır. Seyirciyi kandıramazsınız, önce anlatacak bir hikâyeniz olmalı. İkinci adımda onu yaratıcı bir şekilde ekrana getirmeyi bilmelisiniz. Yayıncılık hayatımda hiçbir zaman “Sadece reyting alalım” diye düşünmedim. “Yaptığımız bir işi beğeniyor muyuz?” diye düşündüm. Biz beğenmezsek başkaları zaten beğenmez. Bana sorarlar, “İyi bir televizyoncu olmak için ne yapmak gerekir?” diye. Ben de şunu derim: “29 yaşındaki bir genç düşünün. Onun ne hissettiğini, düşündüğünü, umutlarını, hayallerini, korkularını bilmek zorundasınız.” Türkiye’nin yaş ortalaması 29. Bu topraklarda yaşıyoruz, bu topraklarda yaşayanların ne hissettiklerini bilmemiz gerekli.

ABD dizilerinin şöyle bir dezavantajı olabilir şahsım nezdinde: Bana ait olmadığını bildiğim bir dünyayı, sanki bana aitmiş gibi hissettiriyor...

Buna kaba bir dille ‘kültür emperyalizmi’ diyebiliriz. Bizde de şu an Türkiye için sosyal ve ekonomik bir gücü olan Türk dizileri dünyaya açılıyor, Türk kültürü, yaşam anlayışı, düşünce sistemi ülkemiz sınırlarının dışına çıkıyor.

Türk dizilerinin yayın süreleri en büyük eleştiri konusu… Oyuncular da set işçileri de çok etkileniyor bundan… Siz ne düşünüyorsunuz, hak veriyor musunuz bu eleştirilere?

Olayı ikiye ayıralım. Bir tanesi, Türk dizilerinin süresinden seyirci şikâyetçi değil. Olsa, izlemez. İstatistiklere göre diziyi kısa yaparsanız, daha az izleniyor. İkinci olarak ise ekonomik nedenler ön planda. Türkiye’deki reklam pastası büyük değil. Bu ülkede 300’den fazla televizyon var ama yüzde 99’u zarar ediyor. Ben açıkçası 45 dakikalık dizi yapmayı tercih eden bir yöneticiyim. Ama problem şu: 90 dakikalığa verdiğim maliyetin yarısını vermeliyim ki 45 dakikalık dizi yapabileyim. Uygulamada böyle olmuyor. Bu sektörde çalışanlar, oyuncular farklı süreli olsa da iki diziden de aynı parayı almak istiyor. Bu sorun tamamen ekonomik bir tabana oturuyor.

Yani maliyeti kurtarmıyor.

Almadan vermek Allah’a mahsus. Bu televizyon kanallarının tek kaynağı reklam geliri. RTÜK’e göre geçen seneki TV reklam pastası 2.5 milyar lira. Bu büyük bir rakam değil. Çok uzun saatler çalışılmasına gelecek olursak eğer, bu her yerde geçerli bir kavram değil, siz doğru planlamayı yaparsanız, ön çalışmayı uzun tutarsanız, o zaman tıkır tıkır işler.

Bir dizinin tutup tutmayacağını nasıl anlarsınız?

Allah’ın şanslı kullarındanım ama bir dizinin tutup tutmayacağını kimse kesin olarak bilemez. Hobimi iş olarak yapan bir adamım. Bu yüzden işime âşığım. İş hayatımla, özel hayatım tamamen birleşti. Çok anlayışlı ve destek olan bir eşim var. O da bu işten zevk alıyor. Haftanın 7 gün 24 saati mesai, onun dışında 7 gün 24 saati de özel hayatım oldu. Bir dizinin tutup tutmayacağına önce hikâyesine, nasıl senaryo haline getirildiğine bakarak karar veririm, benim için en önemli unsur budur.

Evinizde neler izleniyor?

Çocuklarım çocuk kanalları izliyor. Dolayısıyla onlara bağlıyız. Ben sadece Türkiye’yi izlemiyorum, neredeyse her gün bir-iki bölüm dizi izliyorum. Bu yaz döneminde çok fazla yabancı dizi izledim. Normal bir seyirci temposunun dışındayım. Eşim ise seçer. Müdavim olduğu birkaç dizi var. İkimiz de sinema tutkunuyuz, cuma akşamları sinemaya gideriz. Eşimle bu konuda iyi anlaşıyoruz, o çok okuyan bir insandır. Hayatımda gördüğüm en fazla okuyan insanlardan birisidir. Benim yayıncı olmak gibi bir hayalim yoktu mesela ama ben çok küçük yaştan itibaren sinema tutkunuydum.

 

 

DOLUNAY SOYSERT YENİ DİZİSİ KAYIP HAKKINDA KONUŞTU! İŞTE DETAYLAR!

Aşağıdaki bağlantıdan Diziler instagram hesabını takibe alarak güncel dizi haberlerini instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

@diziler

üyeler ne diyor?

resim yok
:-) :) :o) :c) :^) :-D :-( :-9 ;-) :-P :-p :-Þ :-b :-O :-/ :-X :-# :'( B-) 8-) :-\ ;*( :-* :] :> =] =) 8) :} :D 8D XD xD =D :( :< :[ :{ =( ;) ;] ;D :P :p =P =p :b :O 8O :/ =/ :S :# :X B) O:)
Kapat

bizi takip edin