Yosi Mizrahi Röportajı

Filinta dizisinde Esad Paşa karakterini canlandıran Yosi Mizrahi ile röportaj yaptık..

resim yok
03 Şubat 2015 - 16:07
Röportaj

Filinta dizisinin kötü karakterlerinden Esad Paşa’yı canlandıran Yosi Mizrahi ile yaptığımız çok özel röportajımız. Dizi hakkındaki düşünceleri, gizli plânları, karakterin özellikleri gibi konuları işlediğimiz samimi bir sohbet ortamı oldu. Keyifli okumalar dileriz.

 


 Dizi hakkında ne düşünüyorsunuz?

-          Bu proje biraz farklı. Türk televizyon izleyicisinin çok alışmış olmadığı bir yapım. Biraz çizgi roman kafasıyla çektiğimiz bir iş. Bazen seyirci biraz yabancılaşıyor mu acaba diye düşünmüyor da değilim. Ama biz yaptığımız işten memnunuz. Ortaya çıkan işten de memnunuz. Reytingsel olarak da yükselişte. Ama tabii ki bu işe kesin tutar, beş sene tutar diyemiyorsun diziyi çekerken. Hiçbir dizide diyemezsin bunu. Seyircinin neyi sevip, neyi sevmeyeceğini bilemiyorsunuz. Bu, seyirciye samimi gelmesiyle alakalı bir durum. Birde bizim seyircimiz biraz kalıplaşmış işleri sever. Bir kanalda ağa dizisi seviliyorsa, diğer kanal da aynısını yapar mesela, o da izlenir. Dizi işinde risk almak tehlikeli bu ülkede. Yapımcılar da risk almak istemiyorlar. Ama bence risk her zaman iyidir. Bu dizi fazla riskler altında başlamış bir iş, bu yüzden yapımcı, yönetmen ve ekibi tebrik etmek gerekiyor.


Kadı Gıyaseddin?

-          Ciddi sorunlarımız var. (Gülüyor) Birbirimizi pek sevmiyoruz. Kadı Gıyaseddin çok hakkaniyetli bir adam, Esad Paşa da bir o kadar hırslı karakter. Güce, paraya tamah eden bir adam. Bunun da temeli bence alt tabakadan geliyor olması. Çünkü Eşekçi Servet’in fakir oğludur Esad Paşa. Saray soyundan gelmediği için, sarayda olabilmek en büyük hayallerinden biri. Er olarak girdiği donanmadan Paşalığa kadar yükselmiş, bunu da; (evet başarılı, yetenekli ama) hırslarıyla, ihtiraslarıyla becermiş bir adam.


Neden Padişah olmasın değil mi?

-          Evet, zaten gözü orada. Hiçbir zaman bir Padişah olamayacağının farkında ama Saray Erkânı’nda yükselebileceği en yüksek mertebe, Sadrazamlık… İkinci adam, sol kol. O yüzden burada kim olursa olsun harcamaktan zerre kadar tereddüt etmeyen, geri durmayan, güçlerini çok güzel kullanan ve iyi ittifaklar kurabilen bir adam. Dolayısıyla bu anlamda Boris ile kurmuş olduğu ortaklıktan çok memnun.


Boris’ten korkuyor mu?

-          Korkuyor mu bilmiyorum ancak çekiniyor. Çekincesi şu; zamanında Bahriye Nazırı iken donanmayı yenilerken yaptığı yolsuzluklar Boris’in elinde. Haliyle o belgelerin ortaya çıkması onun için hedef koyduğu yolda çok ciddi engel, bu yüzden birazcık çekiyor. Bunun amiyane tabiri köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı deme diyebiliriz.  Belki daha sonra Boris ile araları bozulacak bunu biz de bilmiyoruz, belki de bozulmayacak. Ancak şuanda hedefi olduğu için aralarının bozulmasını istemiyor ve bunu engelliyor, bu birinci sebep. İkincisi; Esad Paşa çok da zeki bir adam değil! Boris’in o muhteşem zekâsından faydalanıyor. Boris gerçekten çok hin, çok çakal ve çok dehşet bir zekâya sahip olduğunu düşünüyor. Ama yavaş yavaş da “tamam biz artık kendi kanatlarımızla uçalım, şu bizim kendi teşkilatımızı kuralım” diyip kendi adamlarını toplamaya başlıyor.


Derin devlet mi diyorsunuz yani?

-          Devlet içinde devlet kurmak, devletin yönetimi ele almak gibi… Evet derin devlet diyebiliriz.


Peki Azize?

-          Azize’ye büyük hayranlığı var. Evlenmiş ancak kendi karısını yanına yakıştıramıyor.  Azize’ye korkunç bir zaafı var, ondan çok etkileniyor. Azize’nin onu kullandığını anlayacak kadar zeki bir adam değil işte. Biraz zeki bir adam olsa, hin biri olsa esasında bunu anlayabilir. Fakat hani derler ya “adamın gözünün önüne bir perde iner” diye. Öyle bir perde inmiş durumda, Azize’nin yanına gidince, Azize onunla ilgilenince erkek olduğunu hissediyor, dünya umurunda olmuyor, her şeyden arınıyor gibi. Mesela Azize’ye bir kolye hediyor ve diyor ki; “Bir Arap Şeyhi çok para etti” diyor. Yani satranç oynamayı bilmiyor, tavla adamı.(gülüşmeler)


Padişahla arası nasıl?

-          Tabi Padişah onu Dâhiliye Nazırlığına getirirken sadrazamdan bilgi almış, haliyle Padişah’tan tırsıyor.


Cahil cesareti var biraz sanki?

Tabi biraz cahil cesareti var illa ki. Bu mevkiiye katakulliyle gelmiş bir adamda zehir gibi bir zekâ olması gerekiyor bence. Diyorum ya çok zeki değil, maşa olmaya çok daha müsait bir adam Esad Paşa. Ama güce tamah ettiği için bu uğurda kimseyi harcamaktan çekinmiyor. Esad Paşa hikâyesinin devam edeceğini ümit ediyorum, sadrazamlığa kadar çıkacağına inanıyorum. Göreceğiz umarım sadrazamlığını.


En çok hangi karakteri beğeniyorsunuz?

-          Boris karakterini çok beğeniyorum. Arkadaşım diye söylemiyorum, Serhat Tutumluer diziye hayat veriyor. Bunun dışında Sansar Cemil de iyi bir karakter. Bence işin içinde sırıtan bir adam yok, herkes çok başarılı.


İş bitirici adamlar daha çok beğeniyor galiba?

-          E tabi kötüye karşı olan ilgili her zaman daha fazladır, halk onları daha çok sever.


Peki zeyrek ile çeyrek?

-          Onlar işin komiği tabi, softu yani. Her işin olması gereken komik tarafı.


Filinta Mustafa’dan çekiniyor biraz galiba?

-          Şimdi tabi rızayı da yanına aldı, Boris’in talimatıyla. Kendi tetikçisi olarak kullanacak. Rıza daha misyonunu tamamlamış değil, yapacak çok işi var. Mustafa, her bölümün sonunda biraz daha ben kimime yaklaşıyor, nedir benim geçmişim ben kimim diyor. Boris’in esasında Rus asıllı bir adam olmadığını yavaş yavaş öğreniyor, geçmişinde izler bırakmış buraya kadar gelinceye kadar başka bir adam olduğunu başka defterler olduğunu falan öğrenmeye başladık.


Sizin de geçmişinize gidilecek mi?

-          Gidilir tabi. Mesela donanmayı yenilerken ki yaptığı yolsuzluklar önüne gelecektir illaki. Bilmiyoruz ki, her bölüm mama bekleyen bebek gibi senaryoyu bekliyoruz biz de. (Gülüşmeler)


Her bölümde yeni karakterler geliyor bir bölüm oynayıp çıkıyor.

-          O zaten işin formatında var zaten. Biz başlarken bize iki tane hikaye var dendi. Bir tanesi şu; Mustafa kendi suçsuzluğunu ispat etmeye çalışacak bu ana hikaye. Bir de ikinci hikaye var ki, her bölüm ayrı bir olay çözülecek ve her bölüm Mustafa’nın suçsuzluğunu ispat etmeye yönelik ipuçları verilecek, yani ana hikayeye sadık kalınacak. O anlamda da riskli bir iş. Türk halkı başlayıp biten işi pek sevmez, devam etmesini isterler. O yüzden bu biraz değişik geliyor insanlara. İzleyenler de artık, bakalım gelecek bölümde kimin başına neler gelecek ya da nasıl bir karakter girecek diye düşünmeye başladılar. Bu dizide sonunda da hep şunu görüyoruz; kötüler hep bir şekilde yakalanıyorlar, ölüyorlar ya da adalet önünde hesap veriyorlar. Bir şekilde cezalarını çekiyorlar. İşte Mustafa yine olayı çözüyor. Çocuk olay çözmekten aşkını yaşayamıyor, bir de bu var. (gülüşmeler)


Peki sete dönersek?

-          Bence Türkiye’deki en pahalı set. Herhangi bir araştırma da yapmadım ama ciddi bir çalışma söz konusu burada. Biz bu işle ilgili konuşmaya başladığımızda Temmuz ayıydı, biz Eylül ayında motor dedik.


Senaryoyu ilk okuduğunuzda ne düşündünüz?

-          Senarist Altuğ Küçük’ü çok eski tanırım. Kudret Sabancı (yönetmen) da çok eski arkadaşımdır, abimdir. Kudret dedi ki “ben seni bu işte istiyorum”. Ben de dedim ki abi sen istemesen de ben olmak istiyorum. İlk üç bölümü okuduktan sonra dedim ki bu çok farklı bir iş, bambaşka bir şey olacağını düşünüyorum. Kudretin de vizörünü, kamerasını biliyorum. Tadından yenmeyecek bambaşka bir iş çıkacak. Sen beni istemesen de kapıdan, bacadan dalarım işe… (Gülüşmeler) Yani senaryoyu okudum ve ben bu işte olmak istiyorum dedim. Altuğ ile görüştüğümüzde “bu karakteri (Esad Paşa) düşünüyoruz senin için, ne dersin?” diye sordu. Ben de “evet abi ben de zaten okurken ona bir yükseldim” dedim. (Gülüşmeler) Bence gerçekten de taşlar çok doğru yerine oturdu. Ekip çok özverili çalışıyor. İzmit soğuğu da soğukmuş yani, adamın iliğine kemiğine işliyor. (gülüşmeler) Ama sağ olsunlar, yapımcı arkadaşlarımız bir dediğimizi iki etmediler, etmiyorlar.


Seyircilerden nasıl tepki alıyorsunuz?

-          Şu ana kadar ağır bir tepki almadım. Diziyi sevdikleri için ve daha çok yeniyiz. Ben toplu taşıma kullanmayı seven bir insanım. Normalde motosiklet kullanıyorum ama kışın hava şartları malum… Metro, metrobüs vs. çok sık kullanırım. Orada gördükleri zaman “paşam hayırdır!!!”,  “paşam bak yanlış yapıyorsunuz” gibisinden aba altından sopa göstermeler oluyor. Kendi arkadaş çevremde de oluyor. “Bugünün Türkiye’sini mi anlatıyorsunuz?” diyenler oluyor. Esasında bugünün Türkiye’sinden değildir de, çıkarların çakıştığı tüm devletlerde bu tarz işler (dizideki gibi olaylar) olmuştur. Herkes devlete yakın olmak ister, oradan nemalanmak ister. Eski Roma’dan beri böyledir. Bizans oyunları diye nitelendirdiğimiz durumlar. Bizde de yaşanmış şeyler yani.


Tek kelimeyle özetlemenizi isteyelim…

-          Filinta: Nefes Kesici

-          Mustafa: Yakışıklı

-          Zaharyas: Karizmatik

-          Kadı Gıyasettin: Adaletli

-          Abdullah: Eğlenceli

-          Lara: Saf

-          Padişah:  Pasif

-          Sadrazam: Sol kol


Son olarak... Padişah’ın adı neden belli değil?

-          Çünkü biz belli bir dönemi anlatmıyoruz. Spesifik bir isim verdiğin zaman belli bir dönemi ve belli şeyleri anlatman gerekiyor. Süleyman gibi mesela. Biz dizi çekiyoruz, bir masal anlatıyoruz esasında, bir hikâyeden ibaret. Gerçek bir hayat hikâyesi anlatmıyoruz. Zamansızlaştırdık işi, onun da ötesinde evrenselleştirdik yani.

 

Fotoğraf galerisi eklenecek..

Aşağıdaki bağlantıdan Diziler instagram hesabını takibe alarak güncel dizi haberlerini instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

@diziler

üyeler ne diyor?

resim yok
:-) :) :o) :c) :^) :-D :-( :-9 ;-) :-P :-p :-Þ :-b :-O :-/ :-X :-# :'( B-) 8-) :-\ ;*( :-* :] :> =] =) 8) :} :D 8D XD xD =D :( :< :[ :{ =( ;) ;] ;D :P :p =P =p :b :O 8O :/ =/ :S :# :X B) O:)
Kapat

bizi takip edin