resim yok
21 Eylül 2012 - 00:00

 

 
 
 
* Hayırlı olsun, “Kuzey Güney”in ikinci sezonu için start verdiniz.      
    
- Teşekkürler. Dizi, Ali’nin öldüğü günün üç ay sonrasından başladı. O üç ayda neler olduğunu hiçbirimiz bilmiyoruz henüz. Bu arada teknik ekibimiz de değişti. Dolayısıyla yepyeni bir işe başlar gibiyiz. 
 
* İş kaliteli, ekip çok iyi falan ama tatilden dönmek zor gelmiştir herhalde...
 
- Yok... Aksine sürekli “tatil bitse de işime dönsem” dedim! 
 
* Sizinki de şizofren bir durum yani... Çalışırken “çok çalışıyoruz” diyor, tatilde de sete dönmek için can atıyorsunuz.
 
- Özlüyorsun ama... Çünkü aylarca bambaşka bir karaktere bürünüyorsun, sonra bir bakıyorsun tatil gelmiş ve o karakter yok. Alışmış oluyorsun fark etmeden... Ben “Aslanlı Köşk’üm vardı, şimdi yok” dedim durdum. Hep ev, hep apartman dairesi, bir yere kadar. 
 
* İşin Aslanlı Köşk kısmı iyi güzel de, dizi başlar başlamaz Banu’nun sıkıntılı hayatına da geri dönüyorsunuz. O ne olacak?
 
- Doğru söylüyorsun. Bir sürü problemle başladı yine Banu’nun hikayesi... Güney’le boşanmaya karar verdiler mesela. Ama Güney’i kaybetmemeye kararlı bir durumu var. Adamı satın da alamıyor artık, ne yapacak bilmiyorum. 
 
 
* Siz de Banu’nun şımarık olduğunu düşünerlerden misiniz?
 
- Şımarık değil de psikolojik problemlerinden kaynaklanan sıkıntıları olduğunu düşünüyorum. Gerçi biraz şımarıklık da normal, çünkü anne-baba ayrılmış, babası onun her istediğini yapmış. Ben bile oynarken ona sunulan olanaklardan dolayı şımarıyorum.
 
* En çok onun sahip olduğu neyi seviyorsunuz mesela?
 
- Arabasını. Kadında yok yok. Kocası da var! Bir de çocuk yaparsa tamamdır. Anneme gerçek hayatta yaşatamadığım şeyleri rol icabı yaşatıyorum. Gelinlik de giydim. Annem 10 sene “evlen artık” demez herhalde.
 
* Evlenme konusunda mahalle baskısı var mı üzerinizde?
 
- E insanlar bunu bekliyor. Medya bile mikrofonu doğrultur doğrultmaz ilk “Aşık mısınız?” diye soruyor. Dünya erkek ve kadın üzerine kurulu... Yanında birini görmek istiyorlar haliyle.
 
* Sizin de zamanınız gelir yakında...
 
- Gelir tabii ki ama şu an mesleğime o kadar aşığım ki yerine başka birini koyamıyorum. Evet istiyorum, evet siz de gaza getiriyorsunuz. Ben de yanımda gezdirip “bu” demek istiyorum. Ama kısmet. 
 
 
* Birçok işi bir arada götürebilecek enerjiniz var gibi görünüyor hâlbuki. 
 
- Kendim için yaptığım tek şey spor. Onun dışında birine vakit ayırmak bana zor geliyor. “Aşık olunca kendini unutma raddesine gelirsin” diyorlar ama bilemiyorum. 
 
* Bir de kıskançlık durumu var ki hayatınıza girecek kıskanç bir erkek kariyerinizi ciddi anlamda sekteye uğratabilir.
 
- Bana ben bu işi yaparken aşık olduğu için hiç kusura bakmayacak artık! Zaten bu cümle başlamadan bitiriyor her şeyi değil mi?
 
* Ne gibi?
 
- İnsan hakikaten aynı anda iki şeye aşık olamıyor. Ben de işime aşığım. Hâla sete giderken heyecanlanıyorum.
 
* Sabahın 05.00’inde uyanıp yola düşerken bile yaşanıyor mu o heyecan?
 
- Eğer çok önemli bir sahne çekilecekse, gece boyunca uyumuyorum ki zaten. Mesela Banu’nun sinir krizi geçirdiği sahne öncesinde hiç uyumadım.
 
 
* Bir röportajınızda “Sokaktan biriyle nasıl tanışayım ki” demişsiniz.
 
- E doğru... Yan masadadır adam, yükselen bir enerji olur falan. Ama kalkıp kaş göz mü yapacağım! Avrupa ve Amerika’daki gibi “kadın teklif etsin” diyecek kadar özgür de hissetmiyorum kendimi. Bir ortak tanıdık bulunursa başka tabii...
 
* Bu mesleği seçmeseydiniz belki hayatınız çok farklı olabilirdi... 
 
- Kendimi yaptığım işten dolayı kısıtlamıyorum ki... Bu mesleği yapmasam da farklı olmazdım. Ben olduğum gibi yaşıyorum. Oyuncuyum, en lüksü yaşamalıyım, ful makyajla dolaşmalıyım, insanlar beni asla kusurlu görmemeli gibi psikopat hâllerim yok. 
 
 
* Evinize hırsız girmişti. Bulundu mu o ya da çalınan eşyalarınız?
 
- Gazeteler, internet siteleri bulundu yazdı ama ben daha haber almadım. Gündüz gözü eve gelmiş. Taşınırken ses sistemi ve televizyonumu erken göndermiştim. adam da koltuğun üzerindeki battaniyeye televizyonu sarmış götürmüş. Kamera kayıtlarında taksiye atıp götürürken görülüyor. Aklımdan o an geçen tek şey “yeni ama yeni”ydi! Bir umutla belki bulunur dedim iki ay boyunca. Televizyonan duvara monte edildiği çıta hâlâ duruyordu, ona bakıyordum. Sağ olsun kumandayı bırakmış! 
 
* Televizyondan başka neler çalınmıştı?
 
- Ailemden yadigar, takmaya kıyamadığım takılarım vardı, onları götürmüş. Hatıraydı ve yerine konamayacak şeylerdi. Ne yapayım, cana geleceğine mala gelsin. 
* Ne kadarlık zarar var?
 
- Laptop, kamera, tablet gitti. İçindeki fotoğraflar gitti. İşim var, gencim sağlıklıyım, hepsi yerine geri gelir. Ama kameranın içinde Bon Jovi’nin İstanbul konseri kayıtları vardı. Ben “Diamond Ring”i (elmas yüzük) okurken en öndeydim ve tüm konseri çekmiştim. Bir daha ne zaman göreceğim, en çok ona yanıyorum. 
 
* Allah’tan özel fotoğraflar yokmuş.
 
- Yoktu. Ölen köpeğimin fotoğrafları falan vardı, o kadar...
 
 
* Bon Jovi demişken, nasıl bir aşktır o?
 
- Gençlikten işte. Walkmen’de onu dinler, gece onu dinleyerek uyur, rüyamda onu görürdüm. Karşı cins olarak değil, tuhaf bir sevgi benimkisi. Yıllardır seviyorum ve o sevgi hiç eksilmiyor. Ekranda klibi çıkıyor, heyecanlanıyorum, bazen ağlıyorum bile. 
 
* İstanbul’a geldiğinde tanışma fırsatı bulabildiniz mi?
 
- Arkadaşlarım sağ olsun, tanıştım. Aracı koydum araya... Konser öncesi en çok sevdiğim albümü sordu, “These Days” dedim. “Kaç yaşındaydın, ilkokula mı gidiyordun?” dedi. Bana sevdiğim parçayı sordu, bir kadın olarak “Diamond Ring” dedim. Konserde “Biri için bu şarkıyı söylüyorum” dedi ya, işte bana söyledi. 
* Bon Jovi’yi ilk canlı izleyişiniz miydi?
 
- 2001 yılında Paris’te izlemiştim. “En kral yeri istiyorum” dedim. Locaymış meğer VIP... Bayağı uzaktan izlemiştim konseri. Orada da en önden bir kızı sahneye çıkarıp öpmüştü, çıldırmıştım.
 
 
* Semih Erden ile yakınlaşır gibiydiniz. Neden olmadı, yürümedi?
 
- Olmadı işte... Karşı cinsle arkadaşlık kurmayı seven biriyim. Konuşuyoruz da hâlâ. Ama bu bir his. Kuluçka dönemi geçsin, civciv çıksın diye beklersen kendini de yorarsın.
 
* Sizde hırçınlaşan, sinirlenince içinden bir cadı çıkan kadın imajı da yok. Eski erkek arkadaşlarla dost kalabilecek bir hâl görüyorum.
 
- Tabii ki yüz yüze geldiğimde selam veriyorum, kız arkadaşlarıyla tanışıyorum. Kimseyi rencide etmem o anlamda...
 
 
* “Kuzey Güney”de oyunculuklar çok beğeniliyor. Bu oyuncular arasında bir rekabet yaratmıyor mu?
 
- “İyi oynuyor” lafını kabul etmiyorum ben... “Ne iyi bakkal” demek gibi bir şey bu. Herkes kendi içindeki potansiyeli karakteri için ortaya çıkarıyor. Zamanla da tecrübe kazanıyor. Seviyeleri var ama, o da zamanla oluyor. 2007 yapımı “Gülpare”deki oyunculuğumla şimdiki oyunculuğumu kıyaslamam mesela...

Aşağıdaki bağlantıdan Diziler instagram hesabını takibe alarak güncel dizi haberlerini instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

@diziler

üyeler ne diyor?

resim yok
:-) :) :o) :c) :^) :-D :-( :-9 ;-) :-P :-p :-Þ :-b :-O :-/ :-X :-# :'( B-) 8-) :-\ ;*( :-* :] :> =] =) 8) :} :D 8D XD xD =D :( :< :[ :{ =( ;) ;] ;D :P :p =P =p :b :O 8O :/ =/ :S :# :X B) O:)
Kapat

bizi takip edin