resim yok
12 Mart 2013 - 00:00

Son dönem herkesin dilinde bir “20 Dakika”dır gidiyor.Karısını cezaevinden kaçırmaya çalışan adamın hikâyesi, izlenme rekorları kırıyor. Dizinin yıldızı İlker Aksum, çocukluğundan kariyerine hakkında merak edilen her şeyi Boxer dergisine anlattı.

Hikâyeye en baştan başlayalım. İstanbul doğumlusunuz, kendinizle ilgili aklınıza ilk gelen çocukluk anınız nedir?

- Biz şimdi asker çocuğu olduğumuz için asker camiasının görüntüleri saymakla bitmeyecektir. Ankara’da askeri lojmandayız... Mehmetçik Lisesi mezunuyum. Sonra Erzincan Lisesi... Gençliğim Erzincan; ilk aşklar... Şehirden şehre yani?

- Aynen öyle. Ankara, Erzincan, Erzurum, Kars... Öğretmenimi hatırlamam; ortaokul kim, lise kim? Ne yazık ki göçebe bir hayat... Lojmanlarda sportif faaliyetler...

Çılgın bir çevre, sürekli kaynaşma falan?

- Evet, bizim orduevlerimiz, yaz kamplarımız vardır. 22-23 yaşına kadar böyle yaşadım. Konservatuvardan mezun olunca sivil hayata döndüm. Babam ve annem de öyle.

Altı göbek İstanbulluyum dediğinizi okuduk bir yerde. Soyağacınızı biliyor musunuz?

- Annem, babam İstanbul-Çengelköy doğumlu. Annemin annesi ve babamın annesi İstanbul doğumlu. Annemin ve babamın babası İstanbullu. Hepsi İstanbul Üsküdar, Çengelköy, Bağlarbaşı... Babamın dedesi İstanbul. Ondan ötesini bilmiyorum.

Sanki özellikle bir çaba var?

- Evet, bakmışlığım var. Yani benimle dört, beş nesil ediyor. Benim de çocuğum olacak. Hani derler ya “Safkan yedi nesildir”, ona yakınım. Hepimizde illa bir göçmelik de var. Anne tarafından biraz Selanik, Gürcistan var.

 



BENİM HEDEFİM HEP OYUNCULUKTU

Babanızın rütbesi neydi?

- Rütbeler hep değişir. Teğmenliğinden hatırlıyorum, albaylığına kadar. 90 senesinde emekli oldu. Savaş pilotuydu.

Bir erkek çocuğu olarak bayağı hayranlık duyacağınız bir meslek...

- Tabii. Hangi erkek çocuğu, savaş pilotu olmak istemez? Ama benim hep oyunculuk ve konservatuvarla ilgili bir hedefim vardı. Ortaokulda bile biliyordum; konservatuvara girip oyunculuk okuyacağımı. Sürekli oyuncularla da dirsek temasındaydım. Ortaokulda başladım tiyatrolara, piyeslere.

Çocukluktan renginizi belli etmişsiniz. Aileniz nasıl bakıyordu? Sonuçta asker bir baba, ister ki oğlu da asker olsun...

- İlla ki ister çocuğunun da askeriyede okumasını, hava veya kara seçmesini. Ama oyunculuğu da desteklemişlerdir.

Babanızın asker olması nedeniyle sizin disiplinle yetişmiş olduğunuzu düşünebilir miyiz? Asker çocukları için hayat çoğu zaman kolay değildir. Sizde durum ne oldu?

- Aynen öyle disiplini sıkıdır. Şimdi 40 yaşında oldum, beni hâlâ 20 yaşında oynatabiliyorlar. Bunun bir sebebi olmalı. (Gülüyor) Genetik olarak biraz genç gösterebilirim ama 20 yaşındakilerle oynatabilmek, aşk yaşamak ancak disiplin ve oyunculuğa gönül vermekle olur. Kendine bakmazsan böyle bir şansın yok. Çöküyor insan.

BEN GERÇEK BİR PROFESYONELİM

20 Dakika”da da üstünüzde çok makyaj uygulanmadan üniversite yıllarında olan bir öğrenci gibi karşımızdasınız...

- 41 yaşındayım ve 19 yaşındaki bir karakteri canlandırdığım sahneler var. Sosyal medyada da “Gözlük ne kadar yakıştı” diyorlar. Komik ama inandırdım! Bu zor bir mesele. Disiplinli olmak zorundasın. Erken yatacaksın, spor yapacaksın.

Sizin “Olacak O Kadar” veya “Çarli”deki halinizden hiç farkınız yok. Bir tek saçlar değişmiş sanki...

- Aaa doğru. Sorma ya çok daha iyi olabilirdim ama her gün 8-14 saat çalışmak kolay değil. Ki benim haftanın her günü çekimde olmam gerekiyor.

Ara verme isteği olmuyor mu hiç?

- Tiyatro yapıyorum, sinema çekiyorum bu arada. Biliyorsunuz “Mutlu Aile Defteri” çıktı vizyona. Gece hayatın olur, çıkarsın haftanın bir günü; yok ben onu da yapamıyorum. Benim için geçerli değil.

Belki de fazla isteğiniz yok?

- Var valla. (Gülüyor) Ben de isterim ya, benim de ihtiyacım var; bir dans edelim falan. Ama olmayacağını biliyorum. Herkes şunu söylüyor; “Ben profesyonelim”, oysa ki değiller. Biz asker çocuğu olduğumuz için bize göre tanımı nettir profesyonelliğin, kesindir. Öyle her gün dışarı çıkmakla olmuyor, bu koşulda amatörsündür. Hatta alkol alarak sete gitmek falan, amatör bile değilsin. Ama ben gerçek bir profesyonelim. Yani en azından öyle hissediyorum, örnek olmaya çalışıyorum. Magazinimi belirli ölçüde tutarım. Avam veya varoş bir dünyanın içerisinde de olmak istemiyorum. Onun da şartları belli, nerede görünmek istiyorsan orada görünürsün; görünmek istemiyorsan da görünmezsin. Formülü basit.

 



YABANCI DAMAT’TA ORTALIK KARIŞTI!

Uzun yıllar Ankara’da yaşadınız. Oyunculuk burada mı başladı?

- Oyunculuk benim kafamda orta birden beri vardı ama akademik olarak 90 yılında Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne girdim.

Ve yıllar sonra İstanbul. Neden döndünüz?

- İlk önce Antalya Devlet Tiyatrosu’nda kadrolu olarak çalışmak istedim bir müddet. Ama iki-üç yıl sözleşmeli olarak çalışmak zorunda kaldım. Kadro açılmayınca şartlar çok zordur neresi olursa olsun. “Bu şartlarda çalışmaktansa büyük denizde boğulalım” dedim ve 95 yılında İstanbul’a geldim. İstanbul’da da o sıralarda özel kanallar açılmış, sinemalar yavaş yavaş canlanıyordu. Oyunculuk üstüne daha fazla iş yapılmaya başlanmıştı. Ailem de, bütün arkadaş çevrem de İstanbul’a yerleşmişti. Neticesinde bu işler en başında çevre meselesi. Yani birilerinin sizi görüp “Fena değilsin, gel bakalım” demesi lazım.

Sizi kitlelere tanıtan ilk projeniz “Çarli” oldu. Daha öncesinde “Olacak O Kadar” geçmişiniz var ama...

- “Olacak O Kadar” tamamen Levent Abi’nin (Kırca) konuğu olmamla başladı. İlk büyük projem “Çarli”ydi ve çocuklara yönelikti. 3,5 yıl prime time’da gün birincisi olduk. Daha sonra aralarda da birtakım şeyler yaptım ama onun kadar ortalığı yıkmadı. Ta ki “Yabancı Damat”a kadar. “Yabancı Damat”ta da ortalık karıştı ve güzel bir proje oldu. İlk defa bir Türk dizisi Avrupa’ya, Yunanistan’a gitti. Sonra “Kara Yılan” ve ardından da “Canım Ailem”le patlama yaptık. Sonra filmler falan, neler oldu ben de karıştırdım. (Gülüyor)

O DİZİ KARİYERİMİ KÖTÜ ETKİLEDİ

Çarli”de şu an yaşı 30’larında olan erkeklerin epey tuttuğu bir karakteri; Afakan’ı canlandırıyordunuz. Hafiften çapkın, at yarışı meraklısı ve fırlama. Bu proje size ne kattı?

- Bu enteresan ve zor bir soru. “Çarli” ne yazık ki kariyerimi kötü etkiledi. Çünkü çocuklara yönelikti, işin içine bir maymun vardı ve vizyonu düşüktü. Ama çocuklara yönelik bugüne kadar yapılan işlerin içerisinde bir stardır o. En çok tekrarlanan programlardan biridir.

Çocuklara yönelik tamamen komedi işi yapan bir aktörün oradan sıyrılıp; jön olması, aksiyon ve drama tarafına kayması çok zordur. Seyirci kabullenemez, o imajı kolay silemez. O yüzden sürekli drama koyarım araya. Ama yapımcılara bunu kabul ettirmek 18 yılımı aldı. Bugün geriye baktığımda oradan buraya gelmek her aktörüm harcı değildir. Bunu başaran yegane oyuncuyum diyebilirim. “Çarli” benim CV’mde çok büyük yer tutar.

Üstünden 18 yıl geçti, ben 20 küsur iş yaptım ama hâlâ bundan, Afakan’dan bahsediyoruz. “Hababam Sınıfı”nda Şener Abi’de (Şen) de olan bir şey bu. Adamın üstüne 40 tane daha filmi vardır ama Badi Ekrem’i insanlar hâlâ hatırlar. Bunu kırabilmek zor, az insan başarır. Şener Şen, Engin Günaydın, Olgun Şimşek gibi. Bunu başaran birkaç oyuncudan biriyim, ne mutlu bana.

Çarli hâlâ hayatta mı? Görüşüyor musunuz?

- Yok görüşemiyoruz.

Aşağıdaki bağlantıdan Diziler instagram hesabını takibe alarak güncel dizi haberlerini instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

@diziler

üyeler ne diyor?

resim yok
:-) :) :o) :c) :^) :-D :-( :-9 ;-) :-P :-p :-Þ :-b :-O :-/ :-X :-# :'( B-) 8-) :-\ ;*( :-* :] :> =] =) 8) :} :D 8D XD xD =D :( :< :[ :{ =( ;) ;] ;D :P :p =P =p :b :O 8O :/ =/ :S :# :X B) O:)
Kapat

bizi takip edin