Saadet Aksoy oyunculuk kariyerini ve yeni filmini anlattı!

Saadet Işıl Aksoy, Cuma günü vizyona girecek 'Sürgün'de bir Rum ailesinin kızını canlandırıyor.

Şimdilerde rol aldığı İtalyan filmi için İtalyanca öğrendiğini söyleyen Aksoy, Sürgün'ün setinde de bir aksan koçunun olduğunu söylüyor

Saadet Aksoy, Semih Kaplanoğlu'nun ödüllü filmi Yumurta'dan beri neslinin en başarılı oyuncularından biri olarak kabul gördü. Ayrıca kariyerine baktığımızda, Yumurta ile gezdiği festivallerden ve uluslararası sinema dünyasından kopmak istemediğini, karşısına çıkan fırsatları değerlendirerek yavaş yavaş aranan isimlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.

Geçen sezonun filmlerinden, başrollerini Penelope Cruz ve Emile Hirsch'in paylaştığı 'Twice Born / Sen Doğmadan Önce' bunun en büyük kanıtı.

Saadet Aksoy'u 20 Aralık'ta izleyici karşısına çıkacak Sürgün'de Eleni adlı karakterde izleyeceğiz. 1960'larda Büyükada'da geçen filmde, zengin bir Rum ailenin kızı olan Eleni, faytoncunun oğluna aşık. İki gencin evlenme isteğine Eleni'nin babasının karşı çıkması yetmiyormuş gibi Kıbrıs olaylarının patlak vermesi, araya daha büyük engeller koyuyor.

Başrollerini Tolgahan Sayışman ve Mahir Günşiray'la paylaştığı filmin yönetmeni ise Erol Özlevi. Aksoy'la yeni filmini ve kariyerini konuştuk.

En baştan başlarsak ilk sinema projeniz 'Yumurta'ydı. Dönüp baktığınızda bu film sizin için nasıl kapılar açtı?

Benim için Yumurta'yla sinemaya başlamak bir ayrıcalıktı. Halen daha, geriye dönüp baktığımda gurur duyarak ve kariyerimin en önemli filmerinden biri olarak görüyorum. Semih Kaplanoğlu'yla birlikte çalışmak, onunla devamlı bir çalışmayı başlatmış olmak benim için çok önemliydi. O film çekildiğinde henüz 22 yaşındaydım.

Filmin gösterildiği mecralar çok farklıydı. İlk gösterimi Cannes Film Festivali’nde yapıldı ve daha sonra pek çok festivalde görücüye çıktı. Bu da bana uluslararası kapılar açtı. Ben oyunculuğa uluslararası kariyer yapmayı hayal ederek başlamıştım. Performans açısından da kendimi çok zorladığım bir film oldu.

'SÜRGÜN' SAF VE TEMİZ BİR AŞK HİKAYESİ

Yeni filminize gelirsek, Sürgün'de rol almak istemenizin öncelikli nedeni neydi?

İki nedeni vardı. Bunlardan biri Türker İnanoğlu projesi olmasıydı. Bir diğer nedeni de hikayesinin beni etkilemesi. Aşk hikayeleri her zaman etkiler beni. Saf ve temiz bir aşk hikayesi anlatılıyor Sürgün'de. Bununla birlikte Türkiye'nin 1960'larda yaşadığı siyasi gerçekler var. Filmin yönetmeninin Erol Özlevi olması da benim için önemli konulardan biriydi.

Filmde Rum kızı Eleni'yi oynuyorsunuz. Rum şivesi sizi zorladı mı?

Çok zorlamadı açıkçası. Diyalogları koçumla çalışarak ilerledim, devamlı kontrol halindeydim. Filmlerimde hep dillerle uğraşıyorum. Aksanları öğrenmek için aksan koçum vardı. Çok ağır bir şive yapmamaya özen gösterdik. Devamlı adadaki insanlarla içli dışlı ve aksanı arada kayan bir karakter olarak düşündük Eleni'yi.

'Sürgün' azınlıkların yaşadıklarıyla ilgili bir hikaye. Yakın tarihte azınlıklara yapılanlarla hesaplaşılmaya çalışılıyor. Sizce bu hesaplaşmada ne durumdayız?

O dönem insanların yaşadığı acılar çok derin. Bunları insanlara anlatmak sorumluluk gibiydi. Son dönemlerde sık sık geçmişte yaşananlarla ilgili bazı hesaplaşmalar yapılıyor. Ama bazı gerçeklerle olması gerektiği şekilde gerçekleşmiyor diye düşünüyorum. Hesaplaşılacak şeyler sadece ortaya atılıyor ama bir türlü sonu gelmiyor.[reklam]

TUNUS'TA iTALYAN FiLMi ÇEKiYOR

Peki bugüne gelecek olursak... Yine bir uluslararası projenin içindesiniz.

Evet. Filmin çekimleri İtalya ve Tunus'ta gerçekleşiyor. Şu an Tunus'tayım. Filmin Roma sahnelerini bitirdik. 'Ragion di Stato' bir İtalyan filmi. Rai Uno'ya çekilen bir film. Yönetmenimiz Marco Pontecorvo. Game of Thrones dizisinde görüntü yönetmenliği yapmış ünlü bir yönetmen. Ben Lübnanlı bir kadını canlandırıyorum filmde. İtalyan oyuncu Luca Argentero ile başrolü paylaşıyoruz. Çok uluslu bir film; Tunuslu oyuncu var, Türkiye'den ben varım tabii bir İtalyan filmi olduğu için İtalyan oyuncular var.

Bu film için de İtalyanca öğreniyorsunuz değil mi?
Sette İngilizce, İtalyanca, Fransızca hatta Arapça konuşuluyor. Başlarda sadece İngilizce ve İtalyancaydı ama artık yeni diller de ekleniyor. İtalyanca öğreniyorum. Aslında daha önce Fransızcayı çok uzun zamanda öğrenmiştim ve oldukça zorlanmıştım. Şimdi İtalyancada kolay ilerliyor her şey, öğrendiğimi kullanmak mecburiyetindeyim çünkü başka çarem yok. İtalyanca sahnelerim var.

KARİYERİMİN EN ÖNEMLİ FİLMİ...

Şark Oyunları filmine gelirsek, orada rol alma süreciniz nasıl ilerledi?

Aldığı yol açısısından önemli bir yapımdı Şark Oyunları ama o daha küçük bir prodüksiyondu. Filmi Bulgar bir yönetmen çekti. Ama orada da ilk kez yabancılarla çalıştım ve ilk kez İngilizce oynadım. Hatta ilk kez kendi dilimde hiç konuşmadığım bir film oldu.
Sonradan rol aldığınız yapım 'Twice Born / Sen Dünyaya Gelmeden'de 'Şark Oyunları'ndan farklı bir deneyim yaşadınız mı?

Benim kariyerimin en önemli filmi Twice Born / Sen Dünyaya Gelmeden'dir. Ulaşmak istediğim uluslararası kariyerdeki en önemli noktadır. O filmden sonra bazı şeyler daha hızlı ilerlemeye başladı benim için. Bir oyuncu olarak yıllarca uluslararası yapımlarda rol almak için çabaladım. Çünkü bu mesleğe girerken beni etkileyen kişiler yabancı yapımlarda rol alan isimlerdi. Onları hayal ederek oyunculuk yapmaya başladım. Sonra bunun içine girince, ''Evet, benim hayal ettiğim şey gerçekten buydu'' dedim. Çünkü gerçekten filmin yönetmeni Sergio Castellitto, Avrupa sinemasının bugün en önemli oyuncularından ve yönetmenlerinden biri. Penelope Cruz şu an dünyanın en önemli oyuncularından.

Sergio Castellitto ve Penelope Cruz'la sette nasıl vakit geçiriyordunuz?

İkisiyle de aynı anda oturup bu mesleğe dair sohbetler yapmak oldukça öğretici bir süreç oldu. Belki de hiçbir yerde, hiçbir şekilde öğrenemeyeceğim şeyleri öğrendim orada. Mesela, gerçekten oyunculuğun nasıl yapılacağını öğrendim ve aslında gerçekten yapıldığında insanın nasıl tatmin olduğunu gördüm. Tüm bunları bir kenara koyup sadece işin öğretici yönüne bakacak olursam da eğer, oynadığım zor ve yıpratıcı bir roldü.