resim yok
31 Ocak 2012 - 00:00

Bu seneki Antalya Altın Portakal’a damgasını vuran “Güzel Günler Göreceğiz” 3 Şubat’ta gösterime giriyor. Filmin Antalya’dan En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanan oyuncusu Nesrin Cavadzade, oynadığı Rus fahişe Anna’yı, filme yöneltilen eleştirileri ve kendi hikâyesini Milliyet Sanat dergisi için Asu Maro’ya anlattı. Asimile bir Azeri ailesinin kızı olarak Bakü’de doğup 11 yaşında annesiyle İstanbul’a göçen Cavadzade, söze “Niye biz de yurtdışındaki oyuncular kadar cesur konuşamıyoruz?” diye girdi... Aslında hayli de cesur konuştu. Mülakatın tamamını Milliyet Sanat’ın Şubat sayısında okuyabilirsiniz.

 
“Güzel Günler Göreceğiz” vizyona girmeden aldığı ödüllerle eleştirildi.
Ümit Ünal, bizim için en sert şeyleri söyleyen yönetmen, ben onun filmlerini de çok seviyorum ama şunu anlamakta zorlanıyorum: Eğer bir yapıtı jürinin beğenisine sunduysan, bu oradan çıkacak kararı önceden kabul ediyorsun anlamına gelmeli. Ümit Ünal daha önce bir filmi ön elemeden bile geçemediği için bir daha asla Altın Portakal’a film yollamayacağını söylemişti ve bu sene tekrar yolladı. Aynı şekilde bu sene sinema yazarlarının hepsinin “Nar” filmini favori gösterdiklerini söyledi. Ama SİYAD’dan “Nar”a tek bir ödül bile çıkmadı.
 
Engin Altan Düzyatan’ın sinema yazarlarıyla ilgili söyledikleri...
O feci bir şey. Bir kere sinema filmine ‘mal’ demek, eleştirmenin ne iş yaptığını bile kavramamış olmak... Eleştirmen set görmek durumunda mı yani? Onu zaten konu dışı bırakıyorum. Mesela “Ay Büyürken Uyuyamam”, neresinden tutsan dökülen bir iş olmuş. Ama bu yönetmen Türkiye’nin en önemli filmlerini yaptı, onun hatrına “Keşke yapmasaydın abi” deyip geçmek doğru mu?Eleştirmenlerin neyi neden beğenmediğini ve neyi neden beğendiğini daha net bir şekilde duymaya da ihtiyacımız var.
 
Sizi bu projeye inandıran ne oldu?
Her şeyden önce Anna karakteri. Anna’yı hiçbir zaman Rus fahişe klişesinden yola çıkarak ele almadım. Eski Sovyetler’den gelen, İstanbul’un o kaotik atmosferinde sokaklarda dolanan ve 24 saat içinde daha iyi bir hayat kurmaya çabalayan bir anti kahraman olarak gördüm ve bu duygudaşlık beni çok cezbetti, çünkü ben de bir göçmenim. Ben de öfke doluydum zamanında, ben de bir yerde tutunmaya çalıştım sıfırdan... Ve kendimi yırttım rolü almak için. Benim ana dilim Rusça diye tutturdum, Sovyetler’in marşını bile okudum.
 
 “Ben de öfkeliydim” dediniz, Türkiye’ye geldiğinizde çocuktunuz, o günlerden söz etmiyoruz herhalde?
Tam da o zamandan söz ediyoruz. Ortaokul dönemi tam bir facia oldu benim için. Ben çok içli bir çocuktum, çok zordu kabul ettirmek, göçmenlik zor bir şey. Ben o zaman “Anadilim Rusça” diyordum, anadilimin aslında Azerice olması gerektiğini çok sonra kavradım, asimile bir Azeri olduğumu. Çünkü o bilinçle büyütüldük biz, bir Sovyetler var, Sovyet vatandaşı olmak fikri, hepimiz aynı utku, aynı emel için kafamızı göklere doğru çevirmiş bir yere doğru yürüyorduk bütün halklar olarak.
 
Şu anda aidiyet duygunuz var mı ya da böyle bir ihtiyacınız?
Kendimi açıkçası ne buraya çok ait hissediyorum, ne de oraya artık. Türkiye zaten bir türlü kendi kimliğine sahip çıkamayan ve kendi topraklarında yaşayan halklarla barışamayan bir ülke. Daha dün, her 19 Ocak’ta insanların sokaklara döküldüğü bir davanın korkunç kararı çıktı. Türkiye’de sınır köyünde yaşayan insanların kafasına bomba düştü. Kendi vatandaşını bombalayan bir ülkede nasıl aidiyet hissedebilirsin ki?
 
Sanatla ilgili...
Ama bu zaten Sovyetler’le çok ilgili bir durum. Bakü’de herkesin evinde bir piyano vardı. Şimdi piyanoların yerine ne kondu bilmiyorum ama... Herkes edebiyatla, sanatla, şiirle çok içli dışlıydı.

Aşağıdaki bağlantıdan Diziler instagram hesabını takibe alarak güncel dizi haberlerini instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.

@diziler

üyeler ne diyor?

resim yok
:-) :) :o) :c) :^) :-D :-( :-9 ;-) :-P :-p :-Þ :-b :-O :-/ :-X :-# :'( B-) 8-) :-\ ;*( :-* :] :> =] =) 8) :} :D 8D XD xD =D :( :< :[ :{ =( ;) ;] ;D :P :p =P =p :b :O 8O :/ =/ :S :# :X B) O:)
Kapat

bizi takip edin