Osmanlı İmparatorluğu’nun 34. Padişahı ve 113. İslam halifesi olan II. Abdülhamid, tahta çıktığı dönem zor bir dönemdir. Batı ve Doğu’ya karşı çeşitli politikalar geliştiren II. Abdülhamid nasıl öldü? Ne zaman vefat etti?
22 Eylül 1842’de Topkapı Sarayı’nda dünyaya gelmiş ve Sultan Abdülmecid’in oğludur. Annesi henüz 10 yaşındayken vefat eden II. Abdülhamid’i, Sultan Abdülmecid’in diğer eşi Piristû Kadın Efendi büyütür. Hiç evladı olmayan Piristû Kadın Efendi kendi çocuğu yerine koyarak onu sevgi ile büyütür.
25 Haziran 1861 tarihinde babası Sultan Abdülmecid’in vefatı ile tahta amcası Sultan Abdülaziz çıkar. Amcası Abdülaziz, hem ökszü hem de yetim kalan II. Abdülhamid ile çocuklarıyla ilgilendiği gibi yakından ilgilenir. Abdülaziz dönemi Ordu ve Donanmaya oldukça önem veren Sultan’ın tahtan indirilmesinden sonra ölümü epey şahibelidir. Tahtan indirildikten sonra yeğeni ve II. Abdülhamid’in ağabeyi olan V. Murad tahta çıkar. Ağabeyi V. Murat’ın Çırağan Sarayı’na hapsedilmesine tanık olan II. Abdülhamid 34. Padişah olarak tahta çıkar.
II. Abdülhamid’İn tahta çıkışı
31 Ağustos 1876 yılında 34 yaşındayken tahta çıkan II. Abdülhamid, 23 Aralık 1876 yılında, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî’yi ilan eder. 1909 tarihinde tahtan indirilen II. Abdülhamid tam 33 yıl Osmanlı İmparatorluğu padişahı olmuştur. 31 Mart Vakası sonrasında tahtan indirilmesi kararlaştırılan II. Abdülhamid, 3 yıl boyunca Selanik’teki Alatini Köşkü’nde ev hapsinde kalmış, 1912 senesinde Beylerbeyi Sarayı’na getirilmiştir. Son zamanlarını Beylerbeyi Sarayı’nda yaşayacak II. Abdülhamid 10 Şubat 1918’de 76 yaşında ebediyete uğurlanacaktır.
II. Abdülhamid nasıl öldü? Ve ne zaman vefat etti?
75 yaşında olan II. Abdülhamid’in yaşadığı Beylerbeyi Sarayı’na 5 Şubat 1918 Salı günü hastalığı soğuk algınlığı ile başlamıştır. 9 Şubat’ta şiddetli bir mide ağrısıyla nefes darlığı baş gösteren rahatsızlıkların sebebinin zatürre olduğu ortaya çıkar. Sabahları banyo etmemesi gerektiğini söyleyen hekimler uyarsada Sultan sabahları banyo yapma alışkanlığından vazgeçemez. Vefat edeceği gecenin sabahında yine banyo yapmış ve banyo esnasında sırtından soğuk terler dökülmüştür. Bu terleme iyiye bir işaret olarak yorumlanmamış. II. Abdülhamid’i muayene eden doktorlar, Akil Muhtar Bey, Selanikli Rıfat Bey, Atıf Bey ve Aleksiyadis Efendi raporlarında; Sultan II. Abdülhamid Han’ın “kalbinin pek hafif olduğunu, nabzının müşkilatta olduğu hissedilerek 130 olduğu ve idrarının pek az geldiğini gördüklerini ve on iki saat içindeki idrarının çok az olduğu gibi bu idrarda malbumin mevat ve şeker mevkut olup kesafetinin 1025 olduğunu” gördüklerini ifade etmişler.
Durumu fenalaşan Sultan 75 yaşında, 10 Şubat 1918’de Pazar günü saat üçte şahadete yürümüştür. Sultanın ölüm haberi ilk olarak gazetelerden öğrenilmiştir. Son ana kadar bilinci açık olan II. Abdülhamid’in vasiyetinde, göğsüne ahidname duasının konulması ve yüzüne Hırka-i Saadet Destimali ile siyah kabe örtüsünün örtülmesini istemiştir. Vasiyeti yerine getirilerek 30. Osmanlı padişahı ve 109. İslam halifesi olan dedesi Sultan II. Mahmud’un Türbesine defnedilmiştir.
II. Abdülhamid’e karşı olanların pişmanlığı
Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmesine neden olacak Hal’ fetvasını hazırlayan Elmalılı Hamdi Yazır hayatının son anına kadar yaptıklarının ızdırabını çeker. Yazır, bu üzüntüyü; “Ömrümde bu kadar ağır bir vicdan azabı çekmedim. Başıma ne geldiyse bunun manevî sillesindendir. Gençlik saikasıyla bir iştir işledim. Allah beni affetsin” diyerek pişmenlığını açıklar.
Said Nursi ömrünün sonlarına doğru, Abdülhamid Han’a yaptıklarından pişman olmuş ve yaşayan torunlarından Nemika Sultan’la görüşmüştür. “Sultan Efendi Hazretleri, biz, gençlik sâikasıyla İttihadçılar’ın propagandalarına kapılarak dedeniz merhum Abdülhamid Han Hazretleri hakkında pek çok itâle-i kelâmda (lisânen tecâvüzde) bulunduk. O’nun vârisi sıfatıyla sizden helâllik diliyorum. O’nun namına bana hakkınızı helâl ediniz” demiş ve helallik istemiştir.
Mehmet Âkif’in pişmanlığı ise Safahat’ın son bölümlerinden alınan bu beyitle ortaya konur; “Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi? Ya böyle kalfa değil, basbayağı muallimdi. Nasıl da kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş; Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!”
Rıza Tevfik Bölükbaşı, Sultan’a karşı yapmış olduğu sert muhalefetinden dolayı pişmanlığını O’na itaf ettiği şiir ile dile getirmiştir. Bölükbaşı’nın adı geçen eseri;
Sultan Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdad
Nerdesin, şevketli Abdülhamid Han?
Feryâdım varır mı bârigahına?
Ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
Şu nankör milletin bak günâhına!
Tarihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek ey koca sultan!
Bizdik utanmadan iftira atan.
Asrın en siyâsi pâdişâhına.
“Pâdişâh hem zâlim, hem deli” dedik,
İhtilâle kıyam etmeli dedik,
Şeytan Ne dediyse biz “beli” dedik,
Çalıştık fitnenin intibâhına!.
Divâne sen değil, meğer bizmişiz.
Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz
Sâde deli değil, edepsizmişiz!
Tükürdük atalar kıblegâhına…
Sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
Bir sürü türedi, girdi meydana.
Nerden çıktı bunca veled-i zina?
Yuh olsun bunların ham ervahına!
Bunlar halkı didik didik dittiler
Katliama kadar sürüp gittiler
Saçak öpmeyenler secde ettiler
bir asi zabitin pis külâhına
Sen hafiyelerle dem sürdün ancak
Bunlar her tarafa kurdu salıncak
Eli yüzü kanlı bir sürü alçak
Kement attı dehrin mihr-i mâhına
Milliyet davası fıska büründü
Ridâ-yı diyânet yerde süründü
Türkün ruhu zorla âsi göründü
Hem Peygamberine hem Allah’ına
O itler nedense bana salmadı
Belâlı idi başım kimse almadı
Seyirden başka iş de kalmadı
Gurbet ellerin bu seyyahına.
Çok kimseye vatan şimdi mezardır
Herkesin belâdan nasibi vardır
Selâmetle eren pek bahtiyardır
Bu şeb-i yeldanın şen sabahına
Haddi yok açlıkla derde girenin
Sehpâ-yı kazâya boyun verenin
Lanetle anılan cebâbirenin
Bu rahmet okuttu en küstahına
Bugün varsa yoksa Mustafa kamal
Şöhretine herkes fuzulî dellal…
Âlem-i mânâdan bak da ibret al !!!
Uğursuz talihin şu kemrâhına
Tahkire yeltenip tâc-ü tahtını
Sınadı bu millet kara bahtını
Denedi sillenin nerm-ü sahtını
Rahmet Sultanım suz-ı âhına
Hoş oldu cilvesi bu hürriyetin
Tadı yok amma şu meşrutiyetin
Deccale zil çalan böyle milletin
Bundan başka çare yok ıslahına
Lakin sen sultanım Gavs-ı Ekbersin
Ahiretten bile himmet eylersin,
Çok çekti şu millet murâda ersin
Şefâat kıl şahım mededhahına.